Gökçeada Hakkında

Gökçeada Hakkında

Ege Denizi’nin kuzeyinde yer alan Gökçeada Türkiye’nin en büyük adası olup 95 km kıyı şeridine sahiptir. Adanın kuzeyi ormanlık güneyi çorak bir yapıya sahiptir.Gökçeada , mevcut göl ve göletleriyle kendine yeterli tatlı su kaynağına sahip nadir adalardandır. Kıyıların büyük bir kısmında denize girilebilecek kumsal alanlar ve plajlar bulunmaktadır. Ada nüfusunun çok az bir kısmını Rum kökenli vatandaşlar oluşturmakta ve çoğunlukla eski Rum köylerinde yaşamlarını sürdürmektedirler.Yılın büyükbölümünde rüzgarlara açık olan ve sürekli rüzgar alan adada bu nedenle zaman zaman gemi seferlerinde aksamalar da olmaktadır. Genelde sakin bir yapıya sahip olan Gökçeada'nın eğlence merkezi diyebileceğimiz mekanları Kaleköy'de yer alır. Kefalos (Aydıncık) sahilinde bulunan tesislerde birçok su sporu için gerekli ekipman bulunabilmektedir.

Gökçeada'ya Eceabat-Kabatepe Limanı üzerinden gelebilirsiniz. Yaz ve kış aylarında farklı tarifelerin uygulandığı gemi seferlerinin saatlerini ve çalışan gemi sayısını sayfamızdan güncel olarak takip edebilirsiniz. Gökçeada'ya Çanakkale'den gelmek isterseniz iskeleden Eceabat'a çalışan arabalı gemiye binmelisiniz.Bilet alırken Gökçeada'ya gideceğinizi belirtin.Eceabat'a geçtikten sonra Kabatepe'ye yolcu taşıyan minibüslerle Kabatepe limanı'na gidebilirsiniz. Eğer Gelibolu yarımadası üzerinden ( İstanbul,Tekirdağ, Malkara, Keşan, Gelibolu ve Eceabat) gelmek isterseniz önce Eceabat ilçe merkezine inecek ;iskelede bekleyen Kabatepe minibüs veya otobüsleriyle Eceabat'a 10 Km mesafedeki Kabatepe limanına gelecek ve burada sizi bekleyen feribot ile 75 dakikalık keyifli bir yolculukla Kuzulimanı'na ulaşacaksınız.Güncel gemi seferleri ve ek seferlerle ilgili bilgiye GESTAŞ web sitesinden ulaşabilirsiniz

GÖKÇEADA-IMBROZ

Ege;üçüncü jeolojik zamanın sonunda yerkabuğunun kırılıp çökmesiyle oluşmuş bir denizdir.Bugün varolan adaların tümü o dönemdeki tektonik hareketlerin sonucunda oluşmuştur.Bugünkü Ege'yi oluşturan sular, Akdeniz 'le çok farklı bir yapısal özellik göstermez. Tuzluluk oranı çok küçük farklılıktadır.İklim kuzeye çıkıldıkça yaz mevsiminin biraz daha kısa sürmesi dışında hemen hemen aynıdır. Gökçeada'da bulunan balık fosilleri bugünkü Öğretmen Lisesi inşaatı sırasında yemekhane binasının temel hafriyatında patlatılmış dinamit sonucu ortalığa saçılan yüzlerce fosil plakalarından elde edilmiştir. İnşaat denizden 30 m. yukarıda ve 4.5 km. içeride yapılmıştır (1965). Bir diğer fosil olan istiridye KESİKTAŞ(ARAŞA)[429 m.] tepesinde , doruğa yakın bir yerde oluşmuş bir dereciğin yatağında bulunmuştur (1966) Gökçeada jeolojik yönden Trakya'nın güney kıyılarının devamıdır ve O'nu Trakya'dan ayıran denizin dip uzantılarının volkanik bir yükseltisidir Genellikle Gelibolu Yarımadası ve Limni ile arasındaki deniz ,sığ olmakla birlikte ,Semendirek Adası ile arasındaki bölüm oldukça derindir. Alman arkeolog A.Couzo "Trakya Denizi Adaları'na Yolculuk" (Hannover -1860) adlı incelemesinde Aydıncık(Kefaloz) ile bugün en doğuda bulunan tepenin (eski kaynaklara göre RU tepesi) çok önceden birbirinden ayrı olduğunu ve zamanla biriken kumlarla adaya bitiştiğini ve bugünkü Tuzgölü'nün oluştuğunu ileri sürer.

Antik dönemlerdeki İmroz'un en önemli yerleşim yeri bugünkü KALEKÖY (KASTRO) dur.Kastro adı İtalyanca CASTELLO=KALE den gelmektedir. Bugün Kaleköy'de Bizans'tan kalma surların bulunduğu tepede bir yanı sarp uçurumlarla ,diğer yanı yüksek surlarla korunan büyük bir AKROPOL vardı. Bugünkü kalenin ayakta kalan surlarında ve Kaleköy'de ayakta kalabilmiş evlerin duvarlarında ,PROHELENLER'in yonttuğu taşların kullanıldığını görebiliriz. Özellikle kalenin ayakta kalan duvarlarının Yıldızkoyu'na (KARDAMOS) bakan bölümleri PROHELENLER'den kalmadır.[Bu yörede hiçbir arkeolojik araştırma yapılmamış olmakla birlikte ,toprağın iki metre altına inildiğinde ; çanak-çömlekten tuğlaya,sütun başlarından antik paralara kadar değerli bir tarihi mirasın gömülü olduğu ve zaman zaman "İmrozlular = uyanık lar"ın buralardan kazanç sağlamaya çalıştıkları gözlenmiştir.]              Kastro'nun (Kaleköy) çevresinde yeterince su bulunmuyordu.Tarla ve bahçelerin sulanması da önemli sorundu.Kastrolular şehrin su gereksinimini sağlamak amacıyla ROKSADOS denilen tepede (Bugünkü Devlet Üretme Çiftliği'nin Zeytinliköy'den Kaleköy'e uzanan yönündeki tepede) bir İDRAGOGİON (su sarnıcı) yaptılar.Su o denli fazlaydı ki Adalılar aynı suyla ROKSADOS vadisini sulamak için bir baraj yaptılar. Alman Arkeolog C.FREDERİCH'e göre baraj M.Ö.IV.yy. da yappılmış ve eserinde barajın ayakta kalan bölümlerinin fotoğraflarını da kitabına eklemiştir.Bugün Adalılar'ın da bilmediği ve C.FREDERİCH tarafından "Ein Kleines Paradies-küçük bir cennet" diye nitelendirilen ROKSADOS vadisinin sulanması da böylelikle sağlandı. Bugün PINARBAŞI'nda (İspilya) yüzünüz,denize dönükken sağ elinizin yönünde tepelerin arasından Kaleköy Ovası'na ulaşmayı başarabilirseniz ,ROKSADOS Vadisi'ne ulaşabilirsiniz.Bu vadi tam Semendirek Adası'nın karşısına düşer.İmrozlular'ın Kastro Ovası yerine küçücük ROKSADOS Vadisi'ni sulamak istemeleri dinsel nedenlere dayanmaktadır.ROKSADOS Vadisi bağları,bahçeleri,her yönden fışkıran suları kadar PROHELENLER'in tanrısı İMBRAMOS'un tapınağının varlığı ile de dinsel törenlerin merkeziydi.Ada koloni haline gelince Yunanlılar bu tapınağı "HERMES" tapınağına çevirdiler.   Bugün tapınağın kalıntıları ayaktadır.Boyutlarına bakılacak olurs apek görkemli bir tapınak olması gerekir.Orada bulunmuş olan Yunanlılar'ın bağbozumu ve şarap tanrısı olan DİONİSOS'un mermer tahtının ,Aya Konstantin manastırına taşındığı bilinmekte ;ancak bugünkü akibeti bilinmemektedir. Hellenistik dönem aydınlarından STEFANOS O VİZANTİOS(Bizanslı Stefanos) "LEXİKON"(SÖZLÜK) adlı eserinde "İmroz bir TRAKYA adasıdır.Hermes'in tapınakları bulunur orada." der. Kaleköy(KASTRO) Limanı eskiden de bugünkü görünümündeydi.Kaleköy'de bugün bulunan dalgakıran ,eski kalıntıların üzerine inşa edilmiştir.

 

MİTOLOJİ:

Gökçeada'nın jeolojik özelliği yunan Mitolojisi'nde özel öykülerle anlatılır.
Mitolojiye göre İMROZ (Gökçeada) ve SEMENDİREK arasında Akhileos'un annesi THETİS'in sarayı vardı.
İMROZ'la TENADOS arasında ise deniz tanrısı POSEİDON'un kanatlı atlarının ahırları bulunuyordu.

Homeros,İLİADA'da bu miti şöyle anlatır;

"Denizin diplerinde ,uçurumlarda,
Tenedos'la kayalık İmroz arasında
Bir mağara vardır;geniş,kocaman.
Dinlendirirdi orada atlarını POSEİDON;yeri sarsan."

Gökçeada'nın tarihi arkaik dönemlere kadar iner.Bugünkü Yunanlılar kendilerince Yunanistan "HELLAS" diye adlandırılan ülkeye Orta Avrupa ' dan üç ayrı dalga halinde indiler.Önce M.Ö.2000 dolaylarında İYONLAR ,M.Ö.1700'lü yıllarda AKALAR ve M.Ö.1100 yıllarında DORLAR. Ancak bugünkü Yunanistan ve Ege Adaları ,bu kavimler geldiklerinde ıssız değildiler. Tam tersine;bu istilacı kavimlerle ne dil, ne de ırk olarak hiçbir yakınlıkları olmayan ve bu yörenin OTOKTAN halkı sanılan bir toplum;gerek Yunanistan'da ,gerekse adalarda yerleşikti. Bugün çözülememiş olan dilleri,Hint-Avrupa dilleri kökeninden gelmiyordu.Tarihteki Yunan uygarlığı kurulduğunda ,Yunanlılar yerleşik halkın varlığını unutmadılar ve ilerleyen dönemlerde onları ;PELASGLAR,TİRSİNLER,LELEGESLER gibi adlarla andılar.Onlara topluca "Yunanlılar'dan öncekiler" anlamına gelen PROHELENLER dendi. Prohelenler'in gelişmiş bir uygarlıkları vardı.Bu uygarlıkların en belirgin örneği GİRİT Uygarlığı'dır. Yunan kavimlerinin yerleşmesinden sonra PROHELENLER istilacı yeni kavimlerle kaynaştılar ,uygarlıkları tarihteki Yunan Uygarlığı'na kaynak oldu."MİKEN" Uygarlığı ve "HOMEROS" destanları bu kaynaşmanın ürünüdürler. Adalarda yaşayan PROHELENLER yerleşim yerlerini terketmediler .Ancak yönetim ve koruyuculuk yönünden Atina'ya bağlı kaldılar. HOMEROS'un destanlarına göre kuzeyden gelenlerin sarışın,mavi gözlü olmalarına karşın,PROHELENLER bugünkü Akdeniz ulusları gibi esmerdiler.Yunanlılar ve PROHELENLER arasındaki kaynaşma sanıldığı gibi hızlı olmadı. Özellikle Atina'ya uzak adalarda ,Yunanlılar'ın gelişinden 1500 yıl sonra bile ırk özelliğinin korunduğu görülüyordu. Bu adaların içind eİMROZ ve LİMNİ de vardır .İmroz halkı M.Ö.VI. yy. sonlarına dek PROHELEN özelliğini korumuştur.Bunu belgeleyen en somut kanıt "İMROZ-İmbros" adının Yunanca olmayışıdır.Köken olarak "İMROZ" PROHELEN dilinden ,bir PROHELEN tanrısı olan ve "Çorak topraklarda bereket" tanrısı olarak adlandırılan İMBRASOS'tan gelmektedir.(Bugün de rahatça gözlenebileceği gibi Gökçeada'nın önemli bir bölümü çorak alanlarla kaplıdır.Bu nedenle bu çorak topraktan bereket sağlayacak bir tanrıya inanılması doğaldır.Nitekim aynı dönemde her yanı verimli ovalarla dolu olan Limni'de bereket tanrıçası DEMETRA'ya tapınılıyordu.) İmrozlular PROHELEN özelliklerini Atinalılar'ın en güçlü dönemlerinde de devam ettirdiler. HOMEROS'A göre TRUVA Savaşı sırasında Truvalılar safında yer aldılar.İLYADA'dan öğrendiğimize göre Truva Kralı PRİAMOS'un oğullarından LİKAON, AKHİLLEUS tarafından esir edilip LİMNİ'de sayışa çıkarılınca ,dönemin İMROZ Kralı JETİON ,onu büyük bir bedelle satın almış ve gizlice TRUVA'ya geri göndermiştir.Bu davranış,Yunanlılar'a karşı olan sadık bir TRUVA müttefikinin davranışıdır.TRUVA Savaşları sonunda ATİNALILAR;varlığını koruyan PROHELENLER'in rahatsız edici tavırlarından kurtulmak istediler ve ATİNA çevresinde yaşayan tüm PROHELENLER'İ iMROZ ve LİMNİ'ye sürgün ettiler.Gerekçe olarak da,Atinalı kızların ENNEAKRANİ KRİNİ'den (Dokuz ağızlı çeşme)su almaya gittiklerinde PROHELEN gençler tarafından rahatsız edilmelerini gösterdiler. [galiba Gökçeada'nın "sürgün" yeri olması bu olayla başlar!] (Bugüne dek Gökçeada'da ciddi arkeolojik araştırma yapılmamıştır.Ancak Limni'nin KAMİNİA köyünde kazılarda PROHELEN diliyle fakat Yunan alfabesiyle yazılmış;henüz anlamı çözülemeyen bir yazıt bulunmuştur.PROHELEN alfabesiyle yazılmış yazıtlarsa bir bilmece özelliğini korumaktadırlar.) Anadolu PERSLER'in istilasına uğrayınca Ege Adaları'nın tümü gibi İMROZ da işgal edildi.DARYÜS'ün generali OTANİS adayı işgal etti ve yağmaladı.Ancak İmroz'daki PERS hegemonyası fazla uzun sürmedi.PERS tehlikeinin önemini farkeden ATİNA Çanakkale Boğazı'nın karşısındaki Ada'nın stratejik önemini de kavradı.KİPSELOS'un oğlu I.MİLTİADES M.Ö.494 yılında İmroz'u geri aldı ve Atinalılar Ada'yı çoğunluğu asker olan Atina vatandaşlarıyla doldurdular.Böylece İmroz ilk kez bir PROHELEN adası olmaktan çıktı ve Atina kolonisi oldu. İmroz'a ilk gelen Atinalılar, asker olmakla birlikte ,alt sınıftan ve çiftçi idiler.Bunlara "KLİRUHOS"(Parsel sahibi) adı verildi.Koloninin toprakları parsellenerek ,yeni gelenlere kura ile dağıtıldı.Ancak yeni yerleşen Atinalılar'ın İmroz'daki etkinlikleri sanıldığı kadar kolay ve çabuk olmadı PERS savaşlarının devam etmesi ve PROHELENLER'in ATİNA'ya olan tepkileri nedeniyle İMROZ'un koloni haline gelişi; PERSLER'in yenilgile rinden sonra gerçekleşmiştir.Yunanlılar,Persler'i PLATEA ve SALAMİS savaşlarında yendikten sonra,kolonileşmenin M.Ö.480 yıllarında olduğu sanılmaktadır.M.Ö.480 yılı İmroz'un Yunan karakteri almaya başladığı yıldır.Ancak;gerek İmroz, gerek Limni PROHELEN özelliğini inatla sürdüren iki ada olarak ;ATİNA kanunlarına bağlı olmakla birlikte ,bir tür özerklikle yönetilmişlerdir. İmroz ve Lİmni'li vatandaşlar,hem Atinalı ve hem de İmrozlu ya da Lİmnili sayılıyorlardı.Bu özellik babadan oğula devrediyoru.İmroz'un Atina'dan gelen ve adayı koloni haline getiren yeni sakinlerinin Atinalı olmak hakkını kaybetmemelerini sağlayan bu hak,gerek İmrozlular,gerekse Limnililer tarafından olabildiğince değerlendirildi.Örneğin Atina'da suç işleyen bir İmrozlu ,hakkında açılan mahkemeye gitmiyor ve yakalandığında "Ben o tarihte İmroz'daydım" demekle cezalandırılmaktan kurtuluyordu. Ada halkı özerk bir koloni ile birlikte Atina vatandaşı olmak hakkını öylesine kullandı ki , Atina hukuk literatürüne "İmrozlu" sözcüğü ; "Davadan kaçan - Uyanık" anlamında geçti.Bugün de İmrozlu deyimi Yunanca'da "Davadan kaçan "anlamında kullanılmaktadır. "İmrozlu" deyimi ,Yunanlı yazarlara da kaynak olmuş ve o dönemde "İmbrii-İmrozlular" adında -bugün yokolmuş- bir komedi yazılmıştır. İmroz ve Limni'nin tarihi yazgıları ortaktır."PROHELEN" olma özelliğini birlikte korumuşlar,aynı tarihlerde koloni haline gelmişlerdir.Koloni olmakla birlikte sahip oldukları ayrıcalıklar; tarihçi THUKİDİES'in Atina'dan söz ederken "Atinalılar ve onlar gibi düşünen Limnili ve İmrozlular" demesine neden olmuştur. Yunan mitolojisind eORPHEUS'un Atinalı kadınlar tarafından parçalanıp EGE'ye atılan bedeninin bazı bölümlerinin İmroz ve Limni kıyılarına vurduğu söylenir.

 

ROMA DÖNEMİ

 ROMA İmparatorluğu döneminde Ada'nın önemini koruduğu ancak HELLENİSTİK dönemin aksine yapıların AYDINCIK(KEFALOZ) yöresine kaydırıldığı anlaşılmaktadır.ROMA devrinin bir özelliği de Romalılar'ın egemenlik kurdukları geniş alanların halklarına kendi kültürlerini aşılamak isterken ,istila ettikleri Yunan topraklarında Yunan kültürünün etkisinde kalıp Yunanlılaştıklarıdır. İmroz'un romalı yöneticilerinden TİTUS AMRİUS PRİMUS; ROKSADOS'daki HERMES tapınağına yazdırdığı bir yazıtta adını Yunanca yazdırmıştır. Yine bu dönemin ilginç bir yazıtı da GLİKİ(BADEMLİ) köyünün Ayios Andreas manastırında bulunmuştur.M.Ö.2.yy.a ait bu yazıtta adlarının kutsanmasını isteyen ve bunun için her biri 10 drahmi ödeyen İmrozlu kadınların adları yazılıdır. romalılar'ın Yunan kültürüne olan bu hayranlıklarının daha sonradan RÖNESANS anlayışına kaynak teşkil ettiği ve bütün Avrupa'ya yayıldığı bilinmektedir. 

Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra İmroz Bizans İmparatorluğu'nun bir eyaleti oldu.Uzun yıllar Adalılar güvence içinde yaşadılar.Ancak çöküş dönemi bu güvenceyi yok etti.İstanbul patriği NİKİFOROS 776 yılında İmroz ve Semendirek adalarının BULGAR baskınına uğradığını ve bu iki adadan 2500 esirin Bulgaristan'a götürüldüğünü yazar. Ancak esirlerin geri alınması uzun sürmedi.Bizans İmparatoru V.KONSTANTİN 779 yılında istenilen fidyeyi ödeyip esirleri geri aldı.İmparatorun esirleri hizmetine mi aldığı yoksa İmroz ve Semendirek'e dönmelerine mi izin verdiği bilinmemektedir. HAÇLILAR 1204 'te İstanbul'u ele geçirince İmroz,GELİBOLU dükalığına bağlandı.Latinlerin yönetimi 58 yıl sürdü.İZNİK İmparatoru PALAİLOGOS 1261'de İstanbul'u geri aldı.Bir yıl sonra 1262'de İmroz da yeniden Bizanslılar'ın yönetimine geçti. Bu dönemlere ait kalıntılar dikkatli bir gözlemle AYDINCIK-YUVALI (KEFALOZ-PİRGOS) arasında rahatlıkla görülebilir.Aydıncık-Yuvalı arasındaki KOKİNA mevkinde bulunan kayamezar buna bir örnektir.Kayamezarın böylesine ortada oluşu ilginçtir.Çorak bir alan üzerinde oluşmuş tonlarca ağırlıktaki bir kaya ve arkasına gizlenmiş,şaheser bir oymacılıkla yapılmış yanyana iki mezar.Oyuluş biçiminden kapaklrının da olduğu anlaşılmaktadır.Yerli halkın "SANDUKA" adını verdiği bu mezarlardan Ada'nın diğer yörelerinde de bulunduğu bilinmektedir.Ancak bunlar, yamaçların ,vadilerin arasında gizlenmiştir.

 

OSMANLI DÖNEMİ

1453'te İSTANBUL'un düştüğü ,imparatorun öldüğü haberi gelir gelmez , İmroz'da büyük bir panik yaşanmaya başladı.
Ada halkı Gelibolu'daki Osmanlı donanmasının öncelikle İmroz'a çıkacağını düşünüyorlardı.halkın varlıklı olanları Kefaloz'dan /Aydıncık) gemilere binip kaçtılar.Geride kalanlar yoksullar ve geçimini hayvancılık ve toprağa bağlamış köylülerdi.
Bunlar yeni yöneticilere, yani Osmanlılar'a yönetimi en iyi biçimde ve en az zararla nasıl devredeceklerini düşünmek zorundaydılar. Ada'da kalan bir iki soyludan biri olan KRİTOVULOS( Fatih'in yanında vakanuvislik yapmışve İstanbul'un Fethi'ni de yazmıştır.) ada halıkyla anlaştıktan sonra ,Gelibolu'daki Osmanlı komutanı Hamza Bey'e pekçok hediye ile birlikte temsilciler yolladı.Amacı İmroz'un işgalinde acele edilmemesi ve halkın işgalden zarar görmemelerini sağlamaktı. Arkasından TAŞOZ,LİMNİ,SEMENDİREK ve İMROZ'dan seçtiği temsilciler heyetiyle ADRİANUPOLİS'te (EDİRNE) bulunan padişaha ulaştı.Bu adaları sosyal sistemlerine dokunulmaması ricası ile Fatih'e sundu.Bir süre İMROZ ve çevre adalarda yönetici durumunda olan KRİTOVULOS gözden düşünce Ada'nın yönetimi ENEZ(ENNAİ) valisi olan PALAMİDİS'e devredildi. Palamidis her yıl 1200 altın vergi ödeyecekti 1456'da Palamidis ölünce FATİH SULTAN MEHMET yönetimi yeniden KRİTOVULOS'a devretti. 1457'de PAPA KALİSİOS Ege adalarında Osmanlılar'a karşı bir isyan başlatmak amacıyla kardeşi LODOVİC'i büyük bir donanmayla gönderdi. Bir kısım adalarla birlikte Limni ve Semendirek adaları da İtalyanlar'ın hakimiyetine geçti. Ancak aynı zamanda bir siyasetçi olan KRİTOVULOS'un izlediği ustaca siyasetle İMROZ bu maceranın dışında kaldı. Zira Kritovulos Papa'nın girişiminin geçici başarılardan ibaret kalacağını biliyordu.Nitekim kendi çabalarıyla Limni'yi de 1458'de yeniden Osmanlı egemenliğine geçirtti.Diğer ada halklarının yeniden Osmanlılar'a bağlanırken çektikleri sıkıntıları İmroz ve Lİmnililer yaşamadılar;bu iki ada PELEPONNES despotu DİMİTRİUS PALEOLOGOS'a yıllık 3000 altın vergi ödemek koşuluyla bağlandı. 1463'te Osmanlı-Venedik savaşı sırasında Ada;Venedik Amirali VİCTOR CAPELLO tarafından işgal edildi ama aynı yıl geri alındı. 1467'de yine Venedikli AmiralNİKOLO CANALE tarafından kısa bir dönem işgal edildi. 1717'deki Osmanlı-Venedik savaşı Ada'nın çok yakınında geçti. Osmanlılar 12 Haziran'daki bu savaşta Venediklilerin 36 parçalık donanmasını yok ettiler. BALKAN SAVAŞI sırasında İMROZ 18 Ekim 1912 'de Yunanlılar tarafından işgal edildi.17-30 Mayıs 1913 Londra antlaşmasıyla Osmanlılar ve Yunanlılar GİRİT dışındaki adaların kaderini büyük devletlere bıraktılar.1-14 Kasım 1913'te Atina antlaşmasıyla İMROZ, BOZCAADA ve MEİS adalarının Osmanlılar'a geri kalan Ege adalarının Yunanlılar'a verilmesi kararlaştırıldı. Ancak bu antlaşma uygulanamadı. Zira patlayan I.Dünya Savaşı nedeniyle İmroz'daki Yunan yönetimi devam etti. ÇANAKKALE SAVAŞLARI sırasında Ada müttefik devletlerin karargahı oldu.
GOBEN (YAVUZ) zırhlısı bugünkü KUZULİMANI koyuna kadar sokularak RAGLAN ve U 28 adlı iki İngiliz gemisini limanın içinde batırdı.[Bu gemilerin 1950'li yıllarda batıkçılar tarafından söküldüğü ve iç bölmelerinden çıkarılan değerli kerestenin Ada'nın ileri gelenlerince satın alınarak mobilya yapımında kullanıldığı bilinmektedir.] SEVR Antlaşmasıyla(10 Ağustos 1920) Türkiye İmroz ve Bozcaada üzerindeki haklarından vazgeçirildi.Ancak Kurtuluş Savaşı sonrası (24 Temmuz 1923) imzalanan LOZAN Antlaşmasıyla yenibaştan , ancak değişik bir statüyle Türk hakimiyetine geçti.

Konum ve Yüzölçümü :

Gökçeada 289.5 km2 yüzölçümüne, 95 km kıyı şeridi uzunluğuna sahiptir. Adanın doğu-batı uzunluğu 29.5 km, kuzey-güney uzunluğu ise 13 km'dir. Gökçeada (Kuzulimanı) , Çanakkale'den izlenen rotaya göre 32 mil, Gelibolu yarımadasındaki Kabatepe limanına 14 mil, Bozcaada'ya 33 mil, Ege denizinde bulunan Yunan adalarından Limni'ye 16 mil, Semadirek adasına 14 mil uzaklıktadır.


Doğal Yapı :

Gökçeada çok engebeli ,volkanik kütlelerden oluşmuştur.
Adanın % 77'si dağlık,%12'si engebeli,% 11'i ise ovadır. Adanın en yüksek noktası Doruk Tepe 673 metredir.


İklim ve Bitki Örtüsü :

Gökçeada'da Akdeniz tipi iklim görülür.Hakim rüzgarlar lodos ve poyraz'dır.Senenin büyük bölümünde rüzgarlar devamlılık sağlar. Bitki örtüsü olarak 6870 hektar orman,makilik alanlar ve zeytinlikler mevcuttur.

 

İç Sular :

Gökçeada tatlı su kaynakları bakımından zengin, kendine yeterli potansiyele sahiptir. Şahinkaya, Dereköy, Aydıncık ve Uğurlu göletlerinden sulama amaçlı ; Zeytinli Baraj Gölü'nden ise içme ve kullanma suyu ile Çınarlı ovasında tarımsal amaçlı sulama olarak yararlanılmaktadır. Akarsu yoktur ve dereler yazın kurumaktadır. Adanın doğu kesiminde denizden taşan sulardan oluşmuş Tuz Gölü bulunmaktadır. Tuz Gölü adanın %1'i kadardır.

TURİZM

Gökçeada, yerli ve yabancı turistlerin ,özellikle yaz aylarında çok yoğun olarak ziyaret ettikleri bir yer.Konaklama olanaklarının kolaylığı,farklı bütçelere uygun pansiyon ve otellerin çeşitliliği,ada olması nedeniyle kıyılarının temizliği ve berrak denizi çekiciliğini arttırmaktadır.Sahip olduğu eski Rum köylerinin gezilip görülmeye değer yerler olması,ağustos ayında Tepeköy' de gerçekleştrilen festival ayrıca bir zenginlik katıyor Gökçeada'ya.Aydıncık (Kefalos) sahillerinde bulunan tuz gölünün çamurundan sağlık açısından faydalanma,yelkenli sörf,dalış gibi deniz sporu aktiviteleri de ilgi çekmekte.İrili ufaklı koylarda hem denizden hem de karadan ulaşım kolaylığı deniz keyfini daha zevkli hale getirmekte.Kaleköy'ün mütevazi eğlence mekanlarında gecenin ilerleyen saatlerine kadar eğlenmek mümkün.

PANSİYONCULUK

Turizm açısından günden güne atılım içerisinde olan Gökçeada'da ev pansiyonculuğu özellikle yaz aylarında halkın geçim kaynaklarının temelini oluşturur. Gelen yerli ve yabancı turistlerin adada konaklama sorununu tamamen ortadan kaldıran ev pansiyonculuğu yoğun olarak Yenibademli ve Uğurlu köylerinde yapılmakla birlikte hemen her köyde ve ilçe merkezinde pansiyon bulmak mümkündür.

 BALIKÇILIK

Adanın açık denizde bulunmasından dolayı balıkçılık sektörü bir çok ailenin geçim kaynağı olmuştur. Yapılan bir araştırmaya göre Gökçeada'da 146 çeşit balık türüne rastlanmıştır. Avlanan balıklar ada içinde ve dışında halkın tüketimine sunulmaktadır. her mevsimde avlanan değişik türdeki balıklar ailelerin yaşamlarını idame ettirmesinde önemli rol oynar. Ancak yasaklara rağmen bir kısım trolculer ve diğer balık avcıları kıyı kesimindeki avlanmaları nedeniyle her geçen gün balık rezervlerinin kaybedilmesine yol açmaktadır. Canlı akvaryum niteliğindeki Uğurlu iskelesi farklı balık çeşitlerinin bol bulunduğu bir mekandır. Karadan olta ile avlanma için Gökçeada'nın kıyı kesimleri oldukça uygundur. Kuzulimanı taş ocağı arkasında bulunan balık üretme çiftliğinde çipura balığı üretimi yapılmaktadır. Kefal,kolyoz,sinarit,mercan,melanur,istavrit, uskumru, mezgit,kalamar,zargana,kupa,mırmır karagöz, cingoz,sardalya genellikle olta ve zıpkın ile yakalanan türlerdendir.

                                                                 
ORGANİK TARIM ve ZEYTİNCİLİK

Gökçeada’da ekolojik tarım usulleri ile zeytinyağı,sebze,meyve,hububat,hayvansal ürünler vb. tarıma dayalı bir çok ürününün üretimi yapılabilmektedir.Gökçeada'ya kimyasal ilaç,yem,gübre vs. konvansiyonel tarımda kullanılan zirai girdilerin daha kontrollu olabilmesi, doğanın fabrika, ve işletme gibi kimyasal kirli artıkları saçan bir yer olmadığından ve çiftçiler de bu üretim şekline eğilimli olduğundan herhangi büyük bir sorunla karşılaşılmamaktadır. Gökçeada Kaymakamlığı'nın organik zeytin ve zeytinyağı, üzüm ve bal üretimi konusunda teşvik ve destek çalışmalarıyla adada organik tarım çiftçiliği her geçen yıl artmaktadır. Gökçeada 'da üretilen zeytinlerin büyük bir kısmı yağlıktır ancak sofralık zeytin üretimi de yapılmaktadır.